3N, 1K

Pazar, Aralık 25, 2005

Güzel bir söz

1-2 Aralık'ta Çırağan Otelinde gerçekleşen Marka 2005 konferansındaydım. Öncelikle, Marka Konferansı'nı her açıdan çok başarılı bulduğumu söylemeliyim, emeği geçen herkesi kutluyorum. Eğer bu konferanslara bugüne kadar hiç katılmadıysanız mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Gerçekten iyi markaları, onların arkasındaki hikayeleri ve başarı öykülerini bu konferansta dinleme imkanı buluyorsunuz.

Bu tür konferanslarda ya da seminerlerde birçok konuşmacıyı dinlersiniz, her konuşmacı sizde farklı izler bırakır, bugüne kadar düşünmediğiniz konuları düşünmeye başlarsınız, aklınıza yeni fikirler gelir vs., vs. Marka 2005'te çok enterasan konuşmacılar, çok enterasan marka hikayeleri vardı. Benim en çok hoşuma giden konuşmacılardan biri Sahar Hashemi idi. Sahar Hashemi İran asıllı bir girişimci, Coffee Republic markasının yaratıcısı. Markanın nasıl doğduğunu ve kahve mağazaları zincirini nasıl kurduklarını anlattı. Son derece güzel ve akıcı bir İnglizce ile o kadar doğal ve bir o kadar da komik anlattı ki, bence bu yılın en iyi konuşmacılardan biriydi Sahar Hashemi.

Benim çok hoşuma giden özlü sözü ise İngiltere'de kurduğu Waterstone mağazalar zinciri ile kitap alma alışkanlıklarını değiştiren Waterstone kurucu ortağı Tim Waterstone söyledi. Waterstone aynı zamanda Chelsea Stores Başkanı. Waterstone, girişimcilerin özelliklerinden, farklılıklarından, kendi yönetim tarzından, ekibini nasıl oluşturduğundan bahsetti. Her sevideki personelin alımını mutlaka kendisinin yaptığını, bunun çok önemli olduğunun altını çizdi ve işe alımlarda izlediği yolu şu cümle ile özetledi 'Hire behavior, train skill'. İşte ben bu lafa bayıldım. Bu cümle üzerine çok uzun konuşulabilir ama sanırım ne denmek istediği gayet net anlaşılıyor. Personeliniz aslında sizin markanızı teslim ettiğiniz kişiler.

C. Bülent Büyükaycan
http://cbulent.blogspot.com/
Çünkü sizin de söyleyecek sözünüz var!...

Perşembe, Aralık 15, 2005

Diziler ve Notebooklar

Akşamları pek öyle TV dizisi izleyebildiğimi söyleyemem ancak -oğlumu uyutmadığım zamanlarda- hoşuma giden 1-2 diziyi takip etmeye gayret ediyorum.

TV dizilerinde, bilgisayar kullanılması gereken sahnelerde genellikle notebook kullanılıyor artık. Dizilerde de teknolojiye ayak uydurma durumu var yani. Muhakkak sizler de fark etmişsinizdir, bu notebookların hiçbiri elektriğe bağlı değil ve ortada kablo falan hiçbir şey yok. Bunlar böyle wi-fi besleniyorlar. Bu aslında uzun zaman önce benim dikkatimi bir dizede çekmiş ve epey gülmüştüm. Fakat bu ara rastladığım TV dizilerindeki tüm notebooklu sahnelerde notebooklar elektriği havadan alıyorlar. Bunun üzerine bu konuda iki satır yazmak istedim. Sanırım yeni dizi çekimi yapanlar diğer diziyi örnek alıyorlar ve "bu adamlar böyle yapıyor, doğrusu bu herhalde" diyorlar :)

Dizi çekimi yapanların hayatlarında bilgisayar kullanmadıklarını düşünemiyorum, peki nasıl oluyor da böyle bir hata yapabiliyorlar. "O kadar çok detay var ki, bunu unutuyorlar" denebilir ama komik oluyor gerçekten. Hadi diziyi çekenlerin aklına gelmiyor, o bilgisayarı onlara reklam amaçlı kullanım için verenlerin de mi aklına gelmiyor. "Bu böyle komik oluyor, kabloyu prize takmasanız da hiç olmasa kablo notebook'a bağlı olsun" da diyemiyorlar mı?

C. Bülent Büyükaycan
Çünkü sizin de söyleyecek sözünüz var!...

Cumartesi, Aralık 10, 2005

Karşıyım, Karşı....

Internet servis sağlayıcı firmaların 3 Kuruş reklam geliri almak adına kumar sitelerini promote etmesine karşıyım. Tüm üyelere mailing yaparak "Gel bak Türkiye'nin en iyi kumar sitesi burada" gibi bir mesajı iletmeleri bana hiç doğru gelmiyor.
Internette kumar oynamak isteyen zaten bu siteleri bir şekilde buluyor da, oynuyor da. Ama bunu iyi birşeymiş gibi kullanıcıya tanıtmak ve böyle bir şeye alet olmak doğru mu? Bir taraftan sosyal sorumluluk projelerinden bahsedeceksin, diğer taraftan insanları kumara teşvik edeceksin, bu akıl alır gibi değil.

Herkes yaptığı işin sorumluluğunu bilmeli ve ona göre davranmalı. O şirketin servislerine üye olan kullanacılar, bilgilerini böyle sorumsuzca kullanılması için vermiyorlar. "Sözleşmede yazıyor" v.s. gibi laflarla ancak kendilerini kandırırlar.

Son günler de Oyakbank'ın bir reklamı var oldukça hoşuma gidiyor ve bu ülkede gerçekten eksikliğini hissettiğimiz bir konuya çok güzel dokunduruyor. Bu duruma da çok uyuyor; "Çürükleri alta koymayan manavlar da var." diyor reklam ve ekliyor "İyiler her zaman kazanır." Reklam, "İşini iyi yapanlarla çalışın" mesajını gayet güzel veriyor. Müşterilerinizi aptal yerine koyduğunuzda maalesef, işinizi iyi yapmış olmuyorsunuz. O müşteriler işini kim iyi yapıyor, kim yapmıyor, gayet güzel görebilecek kadar akıllılar.

Bilgilerimizi sorumsuzca kullananları işlerini iyi yapmaya davet ediyorum. Eğer onlar işlerini iyi yapmıyorlarsa, işini iyi yapanlarla çalışmak da bizim işimiz.

C. Bülent Büyükaycan
Çünkü sizin de söyleyecek sözümüz var!...